Yaslandım arkama bitince yazı.
Gözüm takıldı masada duran bardağıma...
Mavi mi, Aşk mı, Çay mı...?
Acaba nasıl bir tat bırakacaktı?

"Aşk"a sımsıcak bir anlam daha yüklendi ve ben bu yazıda bunu yudum yudum hissettim...

Bu yazıyı sizinle paylaşıp aynı duyguları sizinde yaşamanızı istedim...




Yunus Bektaşoğlu'na masmavi teşekkürler ellerine ve yüregine sağlık...






- Çayınızı nasıl alırsınız?
- Düş manzaralı olsun lütfen
- Çay mı?
- Hayır. Bardağın içindeki…
- Ama ben size çayı nasıl alacağınızı sordum…
- Bir bardak çay getirterek sizi basitleştirmemi mi yoksa bardağın içine bir düş sığdırarak yüceltmemi mi istersiniz?


Bu sözün üstüne gölgeme basmadan uzaklaştı garson masadan. Artık tek başımaydım. Bir bardak dolusu demlenmiş düş gelmeyecekti ama kafası karışmış bir garsonun bardakta düş arayışı masama çaylaşarak gelecekti.

Derken çayım geldi. İnce belli bir İstanbul gecesine doldurmuştu. Belinden zarifçe kavrayıp dudaklarımın şiirin tan vaktindeki şahvetine bıraktım sıcak bardağı.

- Beğendiniz mi efendim
- İnce beli mi?
- Hayır efendim çayı.
- İnce bir belden içilen zehir olsa beğenilir.

Yine gözlerimin içine kendisine tuhaflaşarak baktı garson. Pencereyi açtım. Kent henüz açılmamıştı. İstanbul'un kepenkleri kapalıydı. Anlaşılan işi çıkmıştı dükkan sahibinin. Pencereyi açık bırakıp kepenklere baktım bir süre. Hayli eskimişti. Dükkanın kapısının önünde günlük yağmurlar,sisler ve gün doğumları bırakılmıştı.Kim bilir ne kadar tazedir şuan o yağmayı bekleyen yağmur.

Garsona doğru döndüm sonra:

- Pardon müziğin sesini kısabilir misiniz biraz?
- Efendim müzik çalmıyor ki şuan.
- Dün gece çaldığınız müzik hâlâ yankılanıyor demek. O zaman dünün sesini kısabilir misiniz?
- Efendim dünün olması da mümkün değil. Biz dünleri sabah erkenden paketleyip bayiye bırakıyoruz.
- O zaman yarın çalacağınız müzik beni şimdiden rahatsız etti. Lütfen yarın kısın sesini...

Sonra kapı açıldı. İçeri sapsarı saçlı ve gözlerinde bir peygambere inmesi beklenen vahiyin kutsanmışlığıyla bir bayan girdi. Acaba hangi mitolojik Tanrı'nın ellerinden dökülen bir şiirdi bu bayan? Etekleri denizdendi. Masmaviydi...Teniyse kristallerden yansıyan renklerdendi.Hemen karşı masama oturdu. Kahvesini istedi. Ama fincanda değil. Yakamozun içine doldurmalarını istedi.

Konuşmalıydım bu bayanla. Ve başımı ona doğru çevirip;

- Deniziniz çok güzelmiş hanımefendi
- Kendim diktim. Teşekkür ederim.
- Terzi misiniz acaba?
- Hayır. Ben maviyim.
- Memnun oldum. Ben de sessizlik
- Bir sessizliğe göre fazla konuşkansınız.
- Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor.

Gülümsediğini gördüm...Mavi gülümsüyordu. Bu gerçekten çok güzeldi. Pencereden yeniden baktım. İstanbul henüz açılmamıştı. Patron hayli gecikmişti. Sonra Mavi hanımın sesini duydum. Masama oturmak istiyormuş. Ve karşıma oturdu.

- Dükkanın açılmasını mı bekliyorsunuz?
- Evet. Ya siz?
- Ben de. Ama geç kaldı. Hiç böyle yapmazdı.
- Gerçekten de öyle. Kaç asırdır buradayım ilk defa böyle yapıyor.
- Hayli uzun bir yoldan gelmeme rağmen erken geldim. Ama patron yok hâlâ.
- Nerden geliyorsunuz?
- Masmavi bir gözden...Ya siz?
- Şuan bu öyküyü okuyan bir bayanın yüreğinden.
- Yolunuz gerçekten uzakmış.
- Evet çok uzak...

Derken garson geldi.

- Kahvenizi nasıl alırsınız beyefendi?
- Bol aşklı olsun lütfen.
- Kahveniz mi?
- Hayır mavi'm...
- Ama kahve mavi olmaz ki...
- O zaman aşk mavi olsun..

Garson sözcüklerime basmadan masadan ayrıldı. Kimbilir aklından neler geçiyordu. Mavi hanımın sesi kıyılarıma vurdu birden:

- Anlaşılan bugün açılmayacak İstanbul
- Sanırım evet.
- İsterseniz bugün istanbul gürültülü ve mavisiz olsun...
- Ben olmayınca İstanbul gürültülü mü olur sanıyorsunuz?
- Olmaz mı?
- Geldiğim yüreğin aşk şarkısından ben sessizliğimi bile duymuyorum. Aslında ben sessizlik değilim. O yüreğin sesindeki aşkım. İstanbul ne zaman sussa. Anlayın ki aşk dile geldi...
- Sustunuz?
- ...


This entry was posted on 19:59 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

3 köpüklü ne demiş:

    Arzu Breda dedi ki...

    Sevgili Curly,

    Harika bir öykü bu...
    Çok zamandır okumadığım ve duymadığım güzellikte...
    Çok teşekkür ederim, bizlerle paylaştığın için...
    Ne olur copy-paste pardon sadece copy yapmama izin ver..

    Sevgiyle kal...

  1. ... on 27 Aralık 2008 11:41  
  2. Curly dedi ki...

    Tabiki yapabilirsin...
    Yunus Bektaşoğlu ne kadar güzel anlatmış dimi yüreğine sağlık...

  3. ... on 27 Aralık 2008 11:53  
  4. Adsız dedi ki...

    Ben siz yazdınız sandıydım. Okumaya ortadan başladıydım da! Ama olsun yine de Yunus Bektaşoğlu'nu duymamıza ve bu keyifli satırları okumamıza vesile olmuşsunuz. Takdir edilesi, eli öpülesidir.

    kolaylıklar

    serbestnesirler

  5. ... on 5 Ocak 2009 05:43