Ben güçlü bir kadınım çünkü gidenin arkasından el sallamayı öğrendim. Ağlamanın beni küçük düşürmediğini, acıların yaşanarak üstesinden gelindiğini öğrendim. İnsanların bir kısmının iyi günlerini kalanın da kötü günlerini fırsat bildiğini anladım. Ailenin insan hayatındaki önemini, yalnızlığın baki olduğunu ve onu sevmen gerektiğini gördüm. Karanlıktan korkmuyorum artık yalnızlıktan korkmadığım gibi... Geceleri tek başıma kaldığımda koridorun ışığı korumaya yetiyor beni. Çünkü zombiler beni yemese bile bir gün ölmekten kaçamayacağımı öğrendim. Yatağımın altında yaşadığına inandığım canavardansa insanların çok daha tehlikeli olduklarını anladım. Kimsenin ben olmadığını, iyi niyetin bir halta yaramadığını, herkesin hep daha fazlasını beklediğini gördüm. Kötü niyetli insanlara alıştım. Kendi çıkarları için başkalarını harcayan insanlarla atıştım. Sütten ağzı yananların beni üfleyerek karşılamasına alıştım. Ben güçlü bir kadınım çünkü ayaklarım hep yere basılı değil. Korkmuyorum uçmaktan. Geri düşmekten de çekinmiyorum. Biliyorum yara alacağım yerleri, acısa da üfleyince geçmeyeceğini ama elbet bir gün biteceğini. Ben güçlüyüm çünkü düştüğümde ağlarken bir yandan kendime gülmeyi de öğrendim. Pire yüzünden yorgan yakmamayı, kimseyi kırmadan derdimi anlatmayı, sabrı ve tahammülü öğrendim. Her şeyi bir kenara bırakıp aşık olmayı, sonuna kadar savaşmayı, kendime zarar verdiğim yerde gitmeyi, özlesem de aramamayı, arasam da bundan utanmamayı, gururuma gol atmayı öğrendim. Ben artık güçlü bir kadınım çünkü topuklu ayakkabı giydiğimde yanımda babet taşımayı, babetler vurur diye yarabandı almayı, kıyafetlerin insanları önemli kılmadığını öğrendim. Ben güçlü bir kadınım çünkü kadın olmayı, her koşulda ben olmayı, dışımda kırmızı ruj süren bir kadın olmasına rağmen içimdeki çocuğa sahip çıkmayı, hayallerimin peşinden koşmayı ve daha bir çok şeyi öğrendim. Yani diyorum ki sevgili hayat; ben çokça sınandım, dersimi de aldım...


Ben değilim giden! O kelimelerini midesine oturtmuş kifayetsiz yolcu, o dalgın, o hisli, o hissiz, o damgalanmış aşkını göğsünü kapatarak gizleyen kadın ben değilim... Şehirler geçiyor sağ tarafımdan; kocaman evler, yakılmış çınarlar, “burada hayat var” diyen ışıklar geçiyor. Sonra mevsimler geçiyor başımın üzerinden, bağrı yanık, bağrı açık aşklar geçiyor. Yıllar geçiyor “daha dün gibi ” dediğim anlar, yüzler, acılar... Ama bir delilik tıkanıyor boğazımda, bir hıçkırık mıh gibi saplıyor beni takvimin meydanına... Orada, o dakikada ıslak gözlerimi ayak uçlarıma dikip, buz kütlesi bir bedeni eritiyorum. Hayır! Ben değilim bu giden. Giden, başıbozuk bir gurur… İyi niyet müsveddesi sahte bir suret… O dipsiz, o kör, o sağır; o dur durak bilmeyen heves; o bile bile bir hayalin kanına giren zalim; o amaçsız; o bir var, bir yok hayalet ben değilim! Topraklar kayıyor uçurum kenarlarından. Ve sular, en çok onlar taşıyor nehir yataklarından. Kulağımın kenarından geçiyor bir kurşun, sonra bir bomba, bir kıyamet, binlerce alamet... Gözlerim yanıyor! Sol omzumdan uçuyor bir kartal, çığlık çığlığa. Zevkler geçiyor anlık, şiirler, keman konçertoları, yağlı tablolar, sulu hüzünler, faili meçhul cinayetler geçiyor. Sırtlarındaki bıçak izlerini gözüme sokan binlerce insan gidiyor hayatımdan! Kırmızı bir gök geçiyor gölgemi uzatarak, unutulmuş ülkelerin yok sayılan çocukları sütten kesiliyor birer birer... Yanımdan geçen her gerçek, kâbus oluyor az ilerde. Yaşlanıyor eller, alındaki lekeleri kapatmaya çalışan, bıçak izi gibi keskin çizgiler derinleşiyor. Dünya geçiyor yanımdan, dönerek, savrularak... Ben değilim bu giden! Giden uzun gemiler, kaptanlı, ağırbaşlı, dalga savaşçıları... Bu şehirden tren rayları uzar bilinmeze... Her giden ardında bıraktıklarıyla yaşar bedenimde. Hangi sokağın başına düşse yolum aynı küf, aynı is kokusu. Gitmek nedir bilemedim işte bu yüzden. Hep yolların karşısında elinde dünlerden kalma solgun umut demetleriyle bekleyen kadındım. BEN DEĞİLDİM ...



                            


Artık sonuna geldik. 

Sonsuz olacağımızı söyleye söyleye bitirdik kendimizi. Deli gibi sevdiğimizi söyleye söyleye bitirdik.Oysa ben gerçekten sonsuza dek sevebilirdim seni, hem de deli gibi. 
Ama artık bitti.
Şimdi içimde büyüttüğüm o masum bebek olmadığını biliyorum. Şimdi bana yaptıkların için kendimi kandırmaktan, kendime seni affettirecek bahaneler bulmaktan, seni her zaman kalbimde, kalbime karşı koruyup kollamaktan vazgeçiyorum. Sana duyduğum o anne şefkatinden vazgeçiyorum.



Bir aşk değil bir savaştı yaşadığım. Fark ediyorum.
Kendimle savaştım ben. Kendimi sana inandırmak için zorladım. Gelmeyişlerine, sevmeyişlerine, yalanlarına kendimi ikna etmek için, senin sevginle kendimi kandırmak için, bir masalı yaşadığımıza inanmak için savaştım. 
Kendime yenildim sonunda. Sana değil.
Şimdi içimdeki bu savaşı bitiriyorum.
Bir gün bu savaşın biteceğine, sevginin buna değeceğine olan inancımı, gözlerindeki sahte aşkı bırakıp ellerine, kendime sadece yaşamımı alıyorum. Sensiz yaşanmayacağına inansam da, senden hayatımı ayırmakta zorlansam da, artık seninle savaşmaya güç bulamadığım yaşamım ellerimde, gidiyorum. 
Senin galip başladığın bu aşkta, yenile yenile seni yenmeyi öğrendiğim bu savaşta, seni içimde bitiyorum.
Artık bitti kendimle savaşım.
Yenildin içimde;
Ben -bir- im artık.
Sen sıfır!
-Biz- bittik artık,
Git biraz da başka yürekleri kır...
Git biraz da başka yürekleri kır..




Hic bir şeye yetemediğin anlar vardır… Yaşadığın her şeyin sabun köpüğü olduğunu anladığın, baloncuklar teker teker patlarken, her şeyi kaybettiğinin farkında olup da hiçbir şey yapamadığın…
Binlerce cevapsız soru içinde, hayata cevapsız kaldığın ve kimseyle konuşmak istemeyip kendine çağrılarını bile meşgule aldığın…

“Ben güçlüyüm” yalanını her söylediğinde aynaya, yüzün kızarır böyle zamanlarda. Hayat güçlüdür. Gerçeği bilmek kimseye bir şey kazandırmayacağından, herke

s kendi gücüne inanmak ister. Sonra bir anda, sessiz bir sabaha gözlerini açarken, “Hayır,” dersin, “güçlü falan değilim ben”. Bir anda tüm mücadeleden vazgeçersin. Tüm kavgalarından. Her şeyi olduğu gibi bırakmak, ayak uydurmak ister, sessiz bir kabullenmişliğe bürünürsün.

“Olduğu kadar” cümlesi girip yerleşir hayatına; “Olmalı” kelimesi terk edip gider cümlelerini.. “Olduğu kadar” yaşamaya başlarsın “olduğu kadarıyla”…

Beklentiler, hayaller boş gelmeye başlar artık. Kimse senden bir şey beklemesin istersin, sen hayattan bir şey beklemezken.

Yorgunluğun, yılgınlığın arttıkça zincirler seni, bırakıp kaçma, yeni hayaller kurma, yeni bir şeylere başlama hevesi yaşamından uzaklaştıkça; asla bitmeyecek yorucu yokuşlar gibi isteksiz bırakır seni hayata karşı.

“Ben buyum” dersin…
“Olduğum kadarım”
“Çabalamanın anlamı yok daha fazlası için” dersin
Ve kaybedersin...





Herseyde bir hayir vardir diyerek buyuduk hep...
Her acimizi , derdimizi hayra yorarak yasadik...
Umudumuzu hic kaybetmedik.
Isteyin icabet edeyim diyen Rabbimize her seferinde hayirlisi diyerek karsilik verdik...
Istediklerimiz olmadi bazen , vardir bunda da bir hayir dedik...
Madem illa hayirlisi diye dua ediyoruz illa bizim istedigimiz mi hayirlisi olacak ...
O'nun istedigi , yazdigi , nasip ettigi elbet daha hayirlidir...
Hayirlisi olan O'dur...
Biz hep hayirlisina talip olduk...

















Hiç bir yerde şube bulundurmuyorum son günlerde, ıslak bir şehirde kısa kısa çoçuk kalabilme telaşı benimkisi ..


Vazgeçmek için ne erken ne de geç kalınmış bir mevsimin damlaları benim duş nöbetlerinde nazarlarımdan kayıp giden..

Bulutları öpüyorum yanaklarından son bir kez ne susuşsun kelimeler ne ne de dile gelsin içimden taşmaya çalışanlar ...


Yıllar sonra ilk kez yazma hevesi ile içimden dokulenler...Tekrar merhaba...



Valla o kadar uzun zaman olduki bloger açmayalı çogu şeyini unutmuşum. Ama döndüm işte yine yazmaya başalayacağım.
Çok şey değişti hayatımda evlilik,hamilelik,bebek derken bırakın kendimi dünyayı unuttum iyice saldım kendimi ben böyle değildim bam başka biri oldum çıktım.Eski neşemden eser yok şimdi.
Ama 2012 ile birlikte bende değişiyorum artık yok öyle kendini unutmak ve ilk olarak blogumu tekrar açarak işe başlıyorum... Umarım tekrar eskisi gibi güzel yazılar yazabilirim...

öncelikle 2012 den neler dilediğimi yazayım...

Hem kendime hem cümlemize...
En başta sahicilik diliyorum.
Kendimize karşı, çevremize karşı, duygularımıza karşı sahicilik!

Şöyle sahici sahici arkadaşlıklarınız, aşklarımız olsun inşallaaahhhh!
Arkadaşlık demişken hepimize sarılınca kokusunu içine çekmek isteyeceğiniz arkadaşlar diliyorum.
İyi gününüzü sizinle kutlayan arkadaşlar.
Sonracığımaa, malum hayat zor
Şöyle derin derin nefesler diliyorum...

Eyleme geçmeden 10'a kadar sayabilmeler.
İcap ettiğinde koy verip gitmeler "Canımız sağ olsun" diyebilmeler.
En önemlisi kendime inanç diliyorum.

Durdum baktım... Çok kızdım... Çok sevdim... Aşkımsı hallere girip kendime rol biçtim.
Oynadım oynadım sonra bir baktım ki, oynamaktan bıkıverdim.
Acele ettikçe geç kaldığımı öğrendim. Hooop! dedim,bi dur koştur koştur nereye canım...
'Asla' dememeyi, direnmemeyi denedim. Direndikçe hayat da sana direnirmiş onu öğrendim.

Emek vermezsen her şey kuru kalırmış. Öfke senin en büyük düşmanınmış.
Haklının zamanı bolmuş. Bu devirde ihtimaller çokmuş da, o çoklukta tek olabilmek zormuş.
Her şeyin sahicisi makbulmüş. Dikkatle dinlersen her şarkıda bir sen mevcutmuş...
Aşkın kurallarını kim koyduysa bizimle kafa bulmuş...
Bu liste böyle uzar gider..

Ben bu yıl geçmişten kurtulup yeniden doğabilmeyi diliyorum.
Ya siz?
Unutma, sen istersen olur. İstersen dağlarrr dağlarrr yerinden oynarrr oynarrr :))

Hadi hepimize iyi yıllar!